Bundan tam 13 yıl önce bir süt ürünleri fabrikasında çalışan Adem Yılmaz, tüm Türkiye’nin hitap ettiği şekliyle Adem amca emekli olduktan sonra Bursa’nın Karacabey ilçesindeki Eskikaraağaç Köyü’ne döndü ve baba mesleği olan balıkçılığa başladı. İşe başladığı ilk yıllarda kayığına konan bir leyleğe balık atıp karnını doyuruyordu. Kayığa konan leylek, köye yazın gelip kışın gidiyordu. Adem amca ise kendisine köyün leylekleri geliyor sanıyordu, kayığına hep Yaren’in konduğundan habersizdi. İkili arasındaki bu iletişim sessiz bir şekilde sürdü. Ta ki Yaren Leylek’in Adem amcanın kayığına konmasından 5 yıl sonra Kuş Gözlemcisi Alper Tüydeş hikâyeye dahil olana kadar.
‘YAREN GELMEDEN BAHAR GELMEZ’
Tüydeş, Yaren Leylek ve Adem amcanın buluşmasını 5’inci yılda fotoğraflayıp sosyal medya hesaplarında paylaştı. “Ardından ülke sınırlarına yayıldı, daha sonrasında tüm dünyaya mâl oldu. Yerli ve yabancı kuş gözlem ve doğasever gruplarında her yıl Adem amca ile Yaren Leylek sıkça paylaşılır hale geldi. Ünü tüm dünyaya mâl oldu. Türkiye’yi uluslararası platformlarda temsil eden çok güzel bir sembole dönüştü” diyen Tüydeş, Yaren Leylek ile Adem amcanın ilişkisinin insan ve doğa arasındaki bağın sembolü olduğunu söylüyor.
Yaren’le ilgili en sevdiği cümlelerin ‘Türkiye’de 4. cemre Yaren’dir’, ‘Yaren gelmeden bahar gelmez’ olduğunu belirten Alper Tüydeş, 7 yıldır Adem amca ile Yaren Leylek hikâyesine dahil. Her sene gelişini, gidişini ve yavrularını fotoğraflıyor. Bu güzel ilişkinin 5’inci yılından sonra bambaşka bir boyuta geçtiğini belirten Tüydeş, Yunanistan’da Adem amca ile Yaren Leylek’in hikâyesinin gölge oyunu olarak canlandırıldığını, Avusturya ve Almanya’da ders kitaplarına girdiğini ve şu an Türkiye’de de ders kitaplarında Yaren’e yer verildiğini söyledi.
‘BİR KUŞ SAYESİNDE KUŞLAR GİBİ KUŞTU’
Yönetmenliğini Burak Doğansoysal’ın yaptığı ve birlikte yazdıkları bir senaryo üzerinden Adem amca ile Yaren Leylek’in belgesel filmini yaptıklarını söyleyen Tüydeş, devamında şu ifadeleri kullandı:
“Belgesel, Prag Film Festivali’nde ‘En İyi Belgesel’ ödülü kazandı. Bu ödülü almaya belediye başkanı Ali Özkan, Adem amca, Burak Doğansoysal ve ben olmak üzere 4 kişi gittik. Bu belgesel ve Yaren Leylek sayesinde Adem amca 50 yıl sonra İstanbul’u gördü. Hayatında ilk kez uçağa bindi ve hayatında ilk kez yurt dışına çıktı. ‘Bir kuş sayesinde kuşlar gibi uçtu’ diyoruz biz bu hikâyeyi anlatırken.”
Bu hikâye tüm dünyaya yayıldıktan sonra Karacabey Belediyesi tarafından heykelleri yapıldı. “Köye gelenler yanında fotoğraf çektiriyor. Hikâyeyi de diri tutuyor, köye çok farklı bir hava kattı. Belediye başkanına ayrıca teşekkür etmek istiyorum çünkü genelde bu tür saygı heykelleri kişiler öldükten sonra yapılır. Ne mutlu ki Adem amca yaşarken böyle bir heykeli, anıtı oldu” diyen Tüydeş, böyle bir hikâyenin baş kahramanlarından biri olmaktan övünç duyduğunu söyledi.
’10 BİNLERCE LEYLEĞİN GEÇİCİ EVİ, YAREN İSTİSNA’
Peki Yaren’in Adem amcanın kayığını seçmesinin özel bir sebebi var mı? Bu soruya “Leyleklerin bu köyü seçmesi gibi bir durum olabilir. Çünkü Yaren istisna bir durum. Yaren üzerinden genelleme yapamayız” diyen Tüydeş, Yaren’in geldiği Eskikaraağaç Köyü’nün Türkiye’nin Avrupa leylek köylerini temsil eden bir köy olduğunu söyleyerek, “Uluabat Gölü kendisiyle değil, gölün çevresindeki uygun habitatıyla leyleklerin göç rotasında; hem üreme hem konaklama hem de dinlenme ve beslenme alanı. Uluabat kıyısı ve Eskikaraağaç Köyü bir yandan leylekleri ağırlayan, bir yandan Avrupa’ya giden leyleklerin geçerken mola verdikleri bir yer. Evi burada olan kalıyor, evi uzakta olan da birkaç yıl kaldıktan sonra devam ediyor. Bu bölge her yıl 10 binlerce leyleğe geçici de olsa ev sahipliği yapıyor” dedi.
Yaren Leylek ile Adem amcaya olan ilgiyi, “İnsanlar, hikâyesi olan şeylere daha fazla ilgi duyuyorlar. Her yıl üzerimizden neredeyse yüz binlerce leylek geçiyor ama bunların içerisinde hikâyesini bildiklerimiz daha çok tutuyor” diyerek yorumlayan Tüydeş, çektiği fotoğraflardan anlam çıkartmayı sevdiğini, bunun da insanların dikkatini çektiğini ve ‘Leylek Jonas’, ‘Yaren’, ‘5 Numara’ hepsini hikâyesiyle anlatmanın güzel olduğunu söyledi.
‘BAHARIN, UMUDUN VE GÜZEL GÜNLERİN HABERCİSİ’
Türk halkı için bazı hayvanların daha değerli ve kutsal sayıldığını, leyleklerin de onlardan biri olduğunu söyleyen Tüydeş, leyleklerin ‘umudun, baharın ve güzel günlerin habercisi’ gibi algılandığı için diğer göçmen kuşlardan daha çok dikkat çektiğini vurgulayarak şunları da ekledi:
“Büyük olmaları ve kolay görünmeleri etken bence. İnsanlar görebildikleri, duyabildikleri şeyleri daha çok seviyorlar. Mesela bu hikâyenin yaşandığı Eskikaraağaç Leylek Köyü o köyün kültürüne yerleşmiş durumda. Gerçi şimdi kalmadı ama eskilerin leylekler için söyledikleri çok güzel sözler var. Derler ki ‘Leylekleri Mart’ın 1’inde ovada, 15’inde yuvada görürüz’ diye. 1 Mart’ta göçmen leylekleri görüyoruz, onlar ovada sürü halinde gözükürler. 15’inde ise yuvaları olan leylekler gelmeye başlar, onlar da yuvalarına konar. Mesela bu yalın, sade ve hikâyesi olan bir anlatım. Bir de ‘Belim taş gibi elim kuş gibi’ sözü varmış. Eskiden kadınlar leylekleri görünce böyle derlermiş. Bu cümlenin iyi niyet ve temenni olarak o yıl şans getireceğine inanırlarmış. Bunları söyleyince dilekleri kabul olacak gibi hissederlermiş. Leyleklere karşı Türk kültüründe pozitif yönde bir bakış açısı var.”
Yaren’in geliş döneminde toplumun kendisiyle aynı kaygıyı, korkuyu ve telaşı yaşamasının ve geldikten sonra aynı sevinci paylaşmanın hem doğaya hem sanata gönül vermiş biri olarak kendisini çok mutlu ettiğini söyleyen Tüydeş, “Bunlar beni mutlu etmenin yanı sıra doğayla ilgili geleceğe dair umutlarımı da artıran konular. O yüzden gördükçe sevincim katlanıyor” diyerek sözlerini noktaladı.